Modern yaşamdaki eril gölgeler ve aşkla savaş: Dünyanın En Kötü İnsanı

0
Dünyanın En Kötü İnsanı

Dünyanın En Kötü İnsanı

Türkiye’de kadın olmak dünyanın birçok ülkesine göre çok daha zor olsa da aslında dünyanın her yerinde kadın olmak çok zor. Norveç’te bile…

Eril sistemin gidişat üzerinde kurduğu hakimiyet, kadınları sürekli farklı olana ve kendilerine yabancı olana ayak uydurmaya zorluyor. Bununla birlikte kendi benliğinden kopmamaya yönelik bir mücadele vermesine de neden oluyor. Ne tarafından tutarsan tut, ne tarafından bakarsan bak kadın olmak her zaman her yerde her koşulda gerçekten çok zor ve gerçekten savaşçı bir ruha sahip olmayı gerektiriyor. Norveç yapımı “Dünyanın En Kötü İnsanı” filmi de genç bir kadının kendini gerçekleştirme yolculuğunda karşısına çıkan eril gölgelerle nasıl mücadele vermek zorunda kaldığını gösteriyor. 

Danimarka doğumlu Norveçli ünlü yönetmen Joachim Trier’in Altın Palmiye için yarışan ve Oslo üçlemesinin son halkası olan filmi “Dünyanın En Kötü İnsanı” kendini bulma yolculuğundaki Y kuşağının belirgin özelliklerini taşıyan genç bir kadını odak noktasına alıyor. Genç ve güzel Julie, hem kariyer seçiminde hem de partner seçiminde nasıl davranması gerektiğini daha doğrusu tam olarak ne için çabalaması gerektiğini bilmemesi ile film boyunca adeta baş döndürüyor. Erkeklerin gölgesi ve müdahalesi olmadan kendi ayakları üzerinde durabilen ve hayatı için sadece kendisi karar verebilen bir kadın olma yolculuğundan zaman zaman farklı sulara da dalan filmde Julie’yi hep daha fazlasını ararken görüyoruz. Tam olarak ne istediğini bir türlü bilmiyor oluşu da aslında karakterin sürekli daldan dala atlamasına ve hem kariyer hem de partner seçiminde başarıyı yakalayamamasına neden oluyor. 

Giriş ve kapanış bölümlerini saymazsak toplamda 12 bölümden oluşan parçalı bir anlatıma sahip olan filmin sonlarına doğru biraz sıkılmak garanti. Ancak Oslo sokaklarının dinginliğini ve Oslo evlerinin sadeliğini öylesine güzel beyaz perdeye taşımış ki o kadarcık sıkılmak işinize bile gelebilir. 

Y kuşağının belirgin özelliklerini taşıyan Julie’nin 20’li yaşlarının başından neredeyse 30’lu yaşlarının ortasına kadar olan yaşamına şahitlik ediyoruz. Önce tıp kazanan sonra “Ben aslında insan ruhuna daha çok ilgi duyuyorum” diyerek psikoloji okumaya başlayan sonrasında da “Ben kesinlikle görsel bir insanım” diyerek fotoğrafçılığa soyunan Julie, hiçbir alanda eğitimini tamamlayamadığı ve ne yapmak istediğini bilmediği için bir kitapçıda işe başlıyor. 

İlişkilerinde de bir türlü dikiş tutturamıyor Julie. Önceleri birçok farklı deneyime kapılıyor. Sonra kendinden onlarca yaş büyük eril zihniyeti baskın bir karikatürist olan Aksel’le yaşamaya başlıyor. Aksel’in hayatı, kariyer planları ve çocuk beklentisi içine sıkışan Julie, sonrasında, yaşıtı olan yakışıklı ve karizmatik bir barista ile birliktelik yaşamaya başlıyor. Ancak onunla da mutluluğu uzun sürmüyor. Çocuk sahibi olmak ya da olmamak… Düzenli bir ilişkide olmak ya da olmamak… Tüm bunlar arasında kaybolan bir yandan da yaşı ilerlerken zamanı tutamamaktan şikayet eden Julie, işin sonunda her şeyi bırakıp kendi başına kalabiliyor ve istediği işe odaklanabiliyor ancak bu geç oluyor ve biz bunu filmde göremediğimiz için film biraz eksik kalıyor.

Sinematografik açıdan çok başarılı bir film olduğunu söylemek lazım. Kendini gerçekleştirme yolculuğundaki bir kadının hayatının özeti. Ancak duygusal ve manipülasyon dolu ilişkilere ve çocuk sahibi olup olmamak konusuna o kadar çok odaklanmış ki bir kadının hayatında verilmesi gereken öncelikli kararın aile kurup kurmamak olduğunu göstermek ister gibi. Bu da son derece filmin özüne ve ruhuna aykırı. Julie’nin kariyer yolculuğuna ve maddi özgürlüğünü kazanmaya çalışırken yaşadığı düşüp kalkmalara daha çok şahit olmak isterdim. Yalnız başına nasıl bir hayatı olacağını merak ettim film boyunca. Bana bunu vermediği için eksik kaldı, ancak yine de çok güzeldi. Kadın olmanın yine de her ne koşulda olursa olsun savaşçı bir ruha sahip olunması gerektirdiğini hatırlattı. 

Elif Soykan

Please follow and like us:

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

error

Ajanda İstanbul'u sosyal medyada da takip edin!